Benim Memleketim
Hemen her tanışma hadiselerinde sorulan sorulardan birisidir ’’memleket neresi?’’ Her seferinde de kendime yeniden sorarım ben nereye aitim. Doğduğum yere mi yoksa yaşadığım yere mi, yoksa tüm ömrümü geçirdiğim bir şehir olsaydı o şehre mi? Çoğu insanın memleketim şurası demesi beni şaşırtıyor. Acaba herkes kendini bir toprağa ait hissediyor mu? Bir keresinde bir tanışma faslında bir adamın ‘’resmen şuralı, kısmen şuralı, aslen de şuralıyım’’ dediğini işitmiştim ve hoşuma gitmişti. Sıra dışı olmakla beraber samimi ve mantıklı gelmişti bu cevap.
Zamanla basmakalıp cevap vermekten vazgeçtim. İlk zamanlar nereliyim diye düşününce kendimi hiçbir yere ait hissetmediğimi fark ettim. Dünya ayaklarımın altına serilmişken neden sadece bir yeri benimseyip de oralı olayım ki. Üstelik hiçbir şehre de kati bağlılığım yokken bir şehirle aramda aidiyetlik bağı kurayım. Şahsen şehirlerin ruhu olduğuna inanan birisiyim fakat şehirler benim için arkadaş gibi. Gelirsin ikamet edersin, sanki kadim bir dostla sohbet eder gibi vakit geçirirsin. Denizine, toprağına, havasına bakıp ‘’görüşmeyeli nasılsın?” dersin. Sen daha sormadan bile cevabını verir şaşırırsın. Zamanı gelince de ‘’Eyvallah’’ der vedalaşırsın. Ne sen şehre aitsindir ne de şehir sana.
Nerelisin sorusuna karşılık; kendimi bir şehre değil dünyaya ait hissediyorum demek istedim ilk başta. Ülkemin sınırlarını aşmamış olsam da dünyayı avucumun içinde gibi hissediyordum. Sanki bir metropolde bir mabet beni bekliyordu. Başka bir yerde bir balıkçı teknesinde uyuyakalmak da vardı kaderimde belki. Şehir oradaydı ben buradaydım. Bugün buradayım yarın başka bir yerde. Dolaştığım şehirlerle tanışmış oldum evet ama heybemde selamlar var başka şehirlere iletilecek. Her şehirdeki her ayrılık da bir bir dünya vatandaşı da olmadığımı anlatıyordu bana. Ben başka bir yere aittim.
Bedenim ruhu değişken şehirlerin fani bedenlerinde ikamet ediyordu sadece. Ben zaman ve şehir kendimizi tüketiyorduk üç kafadar ve hala tüketiyoruz…